Yetişkinlikte Körlüğe Uyum Sağlama: Uzman Görüşleri

Röportajcı: Tekrar merhaba, Mihail! Görme yetisini yetişkinlikte kaybeden insanlar genellikle hangi duygusal tepkileri yaşarlar?
Psikolog: Biliyor musunuz, nadir bir genetik sendrom nedeniyle 36 yaşında görme yetisini kaybeden bir danışanım vardı. Bu, başarılı, zevki, iyi bir kariyere ve sağlam bir aileye sahip bir kadındı. Bir anda görmesinin hızla bozulduğunu fark etti. Elbette, böyle bir durumda insanın karşılaştığı ilk şey — umutsuzluktur. Şu sorulara birlikte bir korku belirir: Bunda sonra ne olacak? Eskisi gibi yaşamaya devam edebilecek miyim? Yakında sevgi dolu insanlar— arkadaşlar, akrabalar, eş — olsa bile kişi sanki kendisiyle baş başa kalmış gibi hisseder. Alışılmış davranış modelleri, oturmuş yaşam tarzı bir anda çöker. Basit şeyler zor hale gelir: Mesela o kadın, evine sadece ilk bina uzaklıktaki anaokulunu gitmenin bile karmaşık, korkutucu bir görev haline geldiğini anlatıyordu.
Bu duygulardan kaçmamak, onları bastırmamak çok önemli. Aksine — kişinin kendisine bu duyguları yaşama izni vermesi gerekir. Tam da böyle bir anlarda destek çok önemlidir— hem profesyonel hen de yakın çevreden. Onun durumunda eşi ondan uzaklaşmadı, ailesi yanında kaldı. Görme tamamen kaybolmamış olsa bile — mesela o, nerede aydınlık, nerede karanlık olduğunu ayırt edebiliyordu — yine de bu bir karanlıkta yaşama halidir. Ve psikolojik olarak bu, büyük bir kırılma noktasıdır.
Röportajcı: Peki zamanla bu duygular değişiyor mu?
Psikolog: Evet. Zamanla bir kabullenme süreci başlıyor. Yakın zamanda görme engelliler derneğinde bir etkinlik düzenledim ve bu grup inanılmaz canlı ve neşeliydi. İnsanlar şaka yapıyor, gülüyor, sohbet ediyorlardı — izolasyondan uzak oldukları ve yeni koşullarda yaşamayı başardıkları hissediliyordu. Ama uyum süreci bir anda gerçekleşmiyor. Bu bir hafta ya da bir ay değil. Bu süreç 9 aydan 2 yıla kadar sürebilir. Kişinin birçok şeyi yeniden öğrenmesi gerekiyor: Mekanda yön bulmak, güvenli bir şekilde hareket etmek, kendi ihtiyaçlarını karşılamak. Çocuklarda bu beceriler doğuştan itibaren gelişir. Ama yetişkin bir bireyin kendini yeniden yapılandırması gerekir — bu da zordur, streslidir.
Röportajcı: Farklı yaşlardaki bireylerin görme kaybına tepkileri arasında fark var mı?
Psikolog: Kesinlikle. Kişi ne kadar gençse, uyum süreci o kadar hızlı olur. Gençlerde zihin daha esnektir, yeni beceriler öğrenmeleri daha kolaydır. Bahsettiğim kadın— 36 yaşındaydı— görme engellilere özel masa tenisine başladı ve hatta ödül kazandı! Yaşlı insanlarda ise kişilikte katılık daha belirgin — değişmek ve yeni şeyler öğrenmek onlar için daha zordur. Bu durum terapi için de geçerli: Danışan ne kadar gençse, içsel çalışma o kadar hızlı ilerler.
Röportajcı: Görme kaybını yaşanmasında hangi evreleri ayırt ediyorsunuz?
Psikolog: Bu, herhangi bir yas sürecinde olduğu gibi klasik kayıp evreleridir: inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Ancak bu evreler her zaman sırayla ilerlemez. Sıklıkla birbirine geçer, kişi önceki bir aşamaya dönebilir. Kimisi öfke evresinde uzun süre kalır, kimisi hızla pazarlığa geçer — mesela ’’Eğer iyi davranırsam belki görmem geri gelir’’ diye düşünür. Tüm bunlar — olağandışı bir duruma verilen olağan tepkilerdir.
Röportajcı: Bir kişinin bir aşamada takılıp kaldığını nasıl anyabiliriz?
Psikolog: Bu fark edilir. Hep aynı düşünceleri tekrar eder, ileriye dönük hiçbir adım atmaz, inisiyatifini kaybeder. Bu duruma ‘’rumination’’ denir — sorunun sürekli ‘’zihinde dönüp durması’’ ama bir çözüme ulaşmamak. Dışarıdan bakıldığında, sanki kişi bir yarığa düşmüş ve ayağını çıkamıyormuş gibi görünür. Bu noktada önemli olan, nazik ama net bir şekilde ona başka yollarını da olduğunu göstermek — durumunu dışarıdan ‘’aydınlatmak’’ ve farklı bir açıdan bakmasına yardımcı olmaktır.
Röportajcı: Görme yetisinin yavaş yavaş kaybedilmesi ile ani kaybı arasında ne fark var?
Psikolog: Yavaş yavaş kayıp, hazırlık süresi sağlar. Kişi muayenelerden geçer, bir tahmin alır, yakınlarıyla her şeyi konuşma fırsatı bulur ve duygusal tepkiler verebilir. Ama ani kayıpta— örneğin bir travma sonrası — kişi adeta bir şokun içine düşer. Bu da reaktif depresyona ya da tam tersi bir tepkiye — telaş, saldırganlık — yol açabilir. Bunlar acıya karşı birer savunma biçimidir.
Röportajcı: Yakınlar, uyum sürecine nasıl etki eder?
Psikolog: Görme yetisini kaybeden kişi bir anlamda bağımlı, hatta çaresiz hale gelir. Psikolojik olarak geriler, sanki tekrar çocukluğa döner. Bu da aile için büyük bir yük olur. Bazen doğurdan bu kişilerin eşleri ya da ebeveynleri bana başvuruyor — yoruluyorlar, sinirleniyorlar, öfkeleniyorlar. Bu çok normaldir. Önemli olan, kişinin kendisine bu duygulara izin vermesi ve kendini tüketmeden nasıl destek olabileceğini bulmasıdır.
Röportajcı: Hangi destek türleri en etkili olanlardır?
Psikolog: Günlük yaşamda yardım, grup terapisi, topluluklara katılım. En önemlisi — içine kapanmamak. VOS gibi projelerde gördüğüm insanlar resim yapıyor, sporla ilgileniyor, seyahat ediyorlar. Sadece hayatta kalmıyorlar— gelişiyorlar. Bu gerçekten ilham verici.
Röportajcı: Peki destek yine de yetersiz geliyorsa?
Psikolog: O zaman duruma dürüstçe bakmak gerekir: Gerçekten destek yok mu, yoksa destek eksikliği hissi içsel durumla mı ilgili? Eğer destek varsa ama kişi hala«her şey çok kötü» diyorsa — bu belki de depresyondur. O zaman bu duyguyla çalışmak, iç kaynakları aramak gerekir. Bazen sadece şunu kabul etmek gerekir: Hayat değişti. Ve bu normaldir.
Röportajcı: Görme kaybı ile birlikte hangi korkular ortaya çıkar?
Psikolog: Sayısız korku. Reddedilme korkusu, yalnızlık, ölüm korkusu. Yaralanma riski artar, kişi sokağa çıkmaktan, karşıdan karşıya geçmekten korkar. Kendini güvende hissetmez. Ve eğer dünyaya karşı bir güven yoksa, kişide tüketici bir kaygı oluşur.
Röportajcı: Peki bu korkular günlük yaşamı nasıl etkiler?
Психолог: Onlar insanın gücünü tüketir. enerji gelişime değil, hayatta kalmaya harcanır. Bu yüzden bu kişiler çoğu zaman tükenmiş hisseder.. Onlara sadece pratik olarak değil, duygusal olarak da destek olmak gerekir.
Röportajcı: Görme kaybına uyum sağlamak için hangi teknikler yardımcı olur?
Psikolog: Her türlü yöntem — otantik hareket gibi bedensel pratiklerden oyunlara ve sanat terapisine kadar. En önemlisi — kişinin kendisi olabileceği, hareket edebileceği, konuşabileceği ve etkileşim kurabileceği güvenli bir alandır. Bu, kaygıyı azaltır, özgüveni güçlendirir.
Röportajcı: Özsaygı nasıl değişir?
Psikolog: Düşer. Kişi kendini «farklı», ve savunmasız hisseder. «Ben yine de» duygusunu geri kazanmak için zamana ve desteğe ihtiyacı vardır. Yakın .evre burada kilit rol oynar.
Röportajcı: Başarılı sosyal uyumun önünde hangi psikolojik engeller durur?
Psikolog: Sınırlayıcı inançlar: «Ben yalnızım», «Başaramam», «Hayat bitti». Bunlar yanlış ama çok güçlüdür. Zamanla — özellikle kişinin desteği varsa — bu inançlar dağılır.
Röportajcı: Bu inançlara kişi kendi başına çalışabilir mi?
Psikolog: Öz-farkındalık gerekir. Kişinin kendine şu soruyu sorabilmek önemlidir: «Ya her şey böyle değilse? Ya başka ihtimaller varsa?». Ama ilk aşamada kişi bunu yapacak durumda olmaz — sadece acıyı yaşaması gerekir.
Röportajcı: Destek gruplar yardımcı olur mu?
Psikolog: Evet, hep terapötik hem de gayri resmi olanlar. En önemlisi— kişinin kendine uygun olan formatı bulmasıdır. Kimi için sanat uygulamaları uygundur, kimi için — sadece sohbetler. Her şey kişiye bağlıdır.
Röportajcı: Teknolojiler yardımcı olabilir mi?
Psikolog: «Yapabilirim» duygusunu veren her şey. Dijital uygulamalardan uyarlanmış kurslara kadar. En önemlisi— kişinin içinde potansiyel ve hareket etme imkanı hissetmesidir.
Röportajcı: Bu kişilerde depresyon ve anksiyete ne kadar yaygındır?
Psikolog: Çok yaygın. Pandemi, ekonomik zorluklar, dünyadaki çatışmalar— tümü kaygıyı artırıyor. Görme engellilerde — bu daha da fazla. Bağlamı dikkate almak gerekir.
Röportajcı: Onların motivasyonlarını korumalarına nasıl yardımcı oluyorsunuz?
Psikolog: Koçluk tekniklerini kullanıyorum. Bir gelecek imgesi oluşturuyoruz — kişi nasıl bir hayat yaşamak istiyor? Bu gerçekliği adım adım tasarlıyoruz: nasıl uyanıyor, neyle meşgul, ne hissediyor? Kişi bu imgeye «girdiğinde» enerji kazanıyor. İkinci dayanak noktası da değerlidir. Gerçekten neyin önemli olduğunu konuşuyoruz — sevgi, yakınlık, özgürlük, neşe. Kişi değerleriyle temas kurduğunda içsel gücü ortaya çıkar.
Röportajcı: Sizi, görme kaybı yaşayan insanları daha iyi anlamaya ve onlara destek olmaya ne motive ediyor?
Psikolog: Sanırım profesyonel ilgiyle sade insanı merhametin birleşimi. Bir kişinin bir yıl içinde umutsuzluktan aktifliğe geçmesini gördüğümde, bu bana ilham veriyor. Yaptığım işin anlamlı olduğunu gösteriyor.
Röportajcı: Özellikle gurur duyduğunuz başarı hikayeleri var mı?
Psikolog: Evet, örneğin «Siyah hariç tüm renkler» projesi. Bu projede görme engelli ve az gören bireylerin resim yapmayı öğreniyor. Birçoğu daha hiç fırça tutmamıştı. Ama şimdi sergiler düzenliyorlar— ve gelen insanlar, eserlerin görme engelliler tarafından yapıldığını bilmedikleri için inanmıyorlar. Onlara söylediğinde — şaşkınlık yaşıyorlar. Bu kabul, katılımcılara büyük bir özgüven kazandırıyor.